15 Aralık 2010 Çarşamba

Son Okuduğum...

İSTANBUL HATIRASI- AHMET ÜMİT-2010














Arka Kapak...
Sarayburnu’nda, Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde bir ceset. Avuçlarında antik bir para…Ama ne bu ceset son kurban, ne de bu antik para son sikke...
Yedi Kurban, Yedi Hükümdar, Yedi Sikke, Yedi Kadim Mekan.Ve tek bir gerçek: “Bu şehrin gizemli tarihi”.
Şehre bakıyorduk denizden. Sisler içindeydi istanbul... Sisler içinde deniz... Sizler içinde teknemiz.Sultan Ahmet'in minareleriyle görülen,Ayasofya'nın kubbesi,Topkapı Sarayı'nın kuleleri... Hiç yağmalanmamış,yıkılmamış,kirletilmemiş gibiydi şehir. Bembeyaz bir sisle örtmüştü doğa,ne varsa görüntüyü çirkinleştiren.güneş doğmadan bir anlığına beliren bir hayal gibi... Büyülü bir bulut gibi... Bir masal imgesi gibi... Yeni kurulmuş bir kent gibi... Taze bir başlangıç gibi... Genç,umutlu,güzel...
İstanbul’a bakıyorduk denizden… Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk… Onların gözlerindeki kendi kederimize. Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa, kanımızda filizlenen korkaklığa… Elimizden alınan hayata bakıyorduk… Güneşli günlerimize, umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına… Sönen anılarımıza bakıyorduk, ölen hayallerimize, yıkılan düşlerimize… Sönen anılarımızı, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip, yorgun bir şilep gibi bizden uzaklaşan şehrimize… Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize bakıyorduk.

Tanıtım Bülteninden...
Yaşadığın şehir özgür değilse, sen de özgür kalamazsın!..
Byzantion'dan İstanbul'a uzanan heyecan yüklü, tarihsel bir serüven...
Yedi hükümdar, yedi kadim mekân, yedi gizemli olay ve yalın bir gerçek!
Ahmet Ümit'in beklenen romanı İstanbul Hatırası 1 Haziran tarihinde okurlarla buluşuyor. Romanlarında zengin arka planı polisiye kurgu içinde vermekteki ustalığı ile bilinen Ahmet Ümit'in bu romanı da yine peş peşe işlenen cinayetlerin çevresinde kurgulanmış. Ancak bu kitabı sıradan bir polisiye romandan ayıran birçok özellik var. Her şeyden önce zengin kadrosu ile İstanbul Hatırası, çeşitli kesimlerden İstanbulluyu bir araya getirerek içinde barındırdığı alt öykülerle zengin bir yapı sunuyor. Birbirine bağlanan bu alt öyküler bir yandan gerilimin etkisini artırırken bir yandan da romanı şenlikli ve çok yönlü bir yapıya ulaştırıyor.
Kitabın bir başka önemli özelliği de İstanbul hakkında son derece detaylı bilgi içermesi. Kurgunun içine yerleştirilen bu bilgiler hem okumayı daha meraklı hale getiriyor hem de tarih aracılığıyla çok günümüzün dışındaki öykülerin de kurguya yerleşmesine imkan tanıyor. Böylece Ahmet ümit'in İstanbul Hatırası adlı romanı, başka başka dönemlerin öykülerinin eşliğinde, günümüz İstanbul'unun geniş bir panoramasını oluşturuyor. Tutucusundan modernine, eski İstanbullusundan yeni göç etmişine, milliyetçisinden gayrı Müslim'ine varana dek İstanbullu diye adlandırılabilecek herkes bu kitabın içinde kendi öyküleriyle birlikte İstanbul'un devasa çarklarının dişlilerini dile getiriyor. Binlerce yıllık tarihiyle İstanbul başrolü oluştururken romana girip çıkan her karakter de İstanbul'un nasıl İstanbul olduğunu aktarıyor.

Ve Bence…
Ahmet Ümit’in bu son romanını geçtiğimiz günlerde okudum. Beyoğlu rapsodisi ile Beyoğlu'yu, Bab-ı Esrar ile Konya’yı ve bu son romanı ile de İstanbul’un bilinmeyen, sahip çıkamadığımız tarihini anlatıyor bizlere..
Alışılagelmiş polisiye romanların dışında tarihten aktartığı bilgilerle zengin bir konuya sahip. Karakterler, karakterler arasındaki bağlantılar, karakterlerin hayatları- hepsi büyük bir özenle tasarlanmış. Sayfalara serpiştirilmiş ufak detaylar kitabın sonunda netlik kazanıyor. Kitabın akışına göre, şaşırtıcı bir son sizi bekliyor.
Kısaca İstanbul’un sırları içinde dolaşırken, ‘Suçlu, gerçeten suçlu mudur aslında?’ sorusunu sorgulayacağınız bir kitap.

Keyifli okumalar..

Off te record: Daha önce Ahmet Ümit’in diğer kitaplarını okuyanlar, tarzını bilenler, sonucu tahmin edebilirler. Ancak amaç, sonuca mı ulaşmak yoksa unuttuğumuz ya da ilgilenmediğimiz, üzerinde yaşadığımız, hatta doğduğumuz kent hakkında yeni bir şeyler öğrenmek mi?

1 yorum: